Van Gogh nasıl kurtulur(du)?
Van Gogh deyince aklınıza kesik kulaklı portresi, kendine has renkleri ve fırça darbeleriyle bezeli, karakteristik tablolarıyla dünyaca ünlü, başarılı bir ressam gelir değil mi?
Resimleri en yüksek fiyata satılan ressamlardan biri olduğunu biliyor muydunu? (Milyon dolarlarlar!)
Peki milyon dolara satılan tablolarının sefasını sürdü mü?
Şan ve şöhretin baş döndürücü mutluluğunu yaşadı mı?.
Peki 37 yaşında intihar ederek hayatına son verdiğini ve o yaşarken sadece "1" "bir" adet tablosunun satıldığını biliyor muydunuz?
Ya da resim aşkından renklere sevdasından boyaları bazen yediğini ve bazen de yemeklerine renk versin diye pişirirken yemeklerine boya attığını biliyor muydunuz?
Vincent Van Gogh 1853 yılında Hollanda'da dünyaya geldi. Ressamlık kariyerine kadar çok çeşitli işlerde, pek çok farklı ülkede yaşadı, çalıştı.
Çok sayıda hayal kırıklığı, başarısızlıkla doluydu yaşamı.
Resim yaptığı ilk 6 yılda, tarzını bulmaya çalıştı, tekniğini geliştirdi. Ama bu yıllarda kendine iyi bakmadı, ruhsal çöküntüler yaşadı. 1886’da kardeşinin yanına Paris’e gitti. Theo’nun Paris’te Monet, Degas gibi ünlü izlenimci ressamların resimleriyle dolu bir galerisi vardı. Seurat’la tanışıp, noktalama tekniğini öğrendi, kendine adapte etti. Vincent artık renkleri keşfetmişti. Karanlık resimleri renklenmeye başladı.
1888’de çok sevdiği Güney Fransa’ya taşındı ama sağlığını ihmal ediyordu, beslenmesi tütün ve absinth’ten ibaret olmuştu, ya absith’ten ya boya yemekten sarı renklere ayrı bir düşkünlüğü oldu. Düzgün düşünemez hale geldi.
En sevdiği ressam arkadaşı Gauguin’i, birlikte çalışmak için meşhur sarı evine davet etti. Gauguin ve Vincent Van Gogh’un 2 aylık macerası, sanat açısından çok verimli başlayıp, bir tartışmaları sonrasında Vincent Van Gogh’un kendi kulağını kesmesirezaleti ile sonuçlandı. Bugün o kulağı Gauguin’in kesmiş olabileceği tartışmaları hala devam ediyor. Gauguin, Van Gogh’un delirdiğini düşündü, O’nu kardeşi Theo’ya şikayet etti ve Arles’i o gün terketti. Gauguin olaydan sonra Paris’e döndü ama olayı atlatması için kıta değiştirmesi gerekti, Tahiti’ye taşındı. Sonuç olarak Gauguin, Vincent’ın Arles’deki evine çağırabildiği ilk ve son sanatçı oldu. Planlar suya düşmüştü.
1888’den sonra Van Gogh ‘un hayatı tedavi merkezlerinde geçti ancak verimli bir döneme girmişti ; en ünlü resimlerini son 2 yılında yaptı.Klinikte geçirdiği 1 yıl içinde 150’ye yakın resim yaptı.
Artık resimleri sergilerde yer alıyor, övgüler topluyordu. Gauguin de resimlerinden birini görüp büyülenmişti. 20 Mart 1890’da Vincent’a mektup yazmış, hem sanatı övmüş hem de bir nevi affettiğini dile getirmişti.
Vincent, Theo’ya yakın olmak için Paris’e yakın Auvers-sur-Oise’te bir kliniğe geçti. Buradaki 70 gününde, 70 resim yaptı. Ailesine, Auvers-sur-Oise’te çok mutlu olduğunu söyleyen bir mektup da yazmıştı ancak bir gün resim malzemeleriyle çıktığı yürüyüşte kendini göğsünden vurdu, ve 2 gün sonra vefat etti.
Bu muhteşem yetenek ne yapsa, yeteneğinin meyvalarını yaşamında toplardı dersiniz?
Dünyanın en iyi yeteneği de olsanız, doğru seçimler yapmak ve gerektiğinde destek almak hayati önem taşıyor. Van Gogh'un psikolojik sorunları tedavi edilirken yaşam koçluğu gibi bir destek alsaydı, belki herşey farklı olurdu diye düşünmeden de edemedim.Peki ya sizce?
Beni en etkileyen sözleriyle de Vincent Van Gogh'un düş gücü, düşünce gücü ve insan sevgisine verdiği yüce önemi görmenizi isterim. ...
Hiçbir şeyi net olarak bilmiyorum; ama yıldızlara bakmak düş kurmamı sağlıyor.
İnsanları sevmekten daha sanatsal bir şey olmadığını düşünüyorum.
Resmimi hayal ediyorum ve sonra hayalimi boyuyorum.